Skip links

Erkeklerde de şiddet var mı?

Şiddeti erkek yönünden de ele almak çok önemli diye düşünüyorum. Çünkü şiddet denildiğinde otomatik olarak “kadına yönelik bir eylem” olarak benimsendi ki bu çok hatalı. Erkekler de kadınlar kadar şiddete maruz kalıyor. Ama özellikle duygusal şiddete.

Fiziksel olamıyor çünkü genellikle buna kas gücü yetmiyor kadınların. Kesici delici alet ve silah pek kullanmıyor kadınlar çünkü kız çocuğuna minyatür mutfak eşyaları ve oyuncak bebekle oynamak öğretildi, erkek çocuğa oyuncak tabanca, tüfek verilirken. Üstelik erkek çocuğa “erkek olabilsin” diye “çakı” hediye etti babaları. Vurmalı, kırmalı oyunlara, sporlara yönlendirildiler, kendini ve kadını koruyabilsin diye. Bu arada babalar “kız çocuklarıyla muhatabın” anne görevi olduğunu düşünerek itelediler kızı anneye. Erkekle iletişimi bir erkek gözünden anlatmadılar. Anneler ise kız çocuklarına yuva temizlemeyi öğretirken, erkek çocuklarına “elinin kirini” öğretti.

Üstelik anne, bu el kirliliğinden kendisi bir kadın olarak yeterince muzdaripken oğlu üzerinden tüm kadınlardan intikam almaya kalktı.

Cinsel alanda taciz, kadınlara otomatik olarak kapalı kabul ediliyor doğru çünkü eşi dışında birisiyle cinsellik, kadın için ayıp ve günah. Tecavüz zaten anatomik olarak mümkün değil. Geriye elinde tek araç kalıyor kadının; duygusal şiddet.

Eğer şiddet uygulamaya eğilimli bir bireyse bunu ustalıkla başarıyor kadın da. Örneğin erkeği yeterince “paralı” olmadığı için vuruyor. Çünkü biliyor ki erkeğe, kadına maddi olarak bakma görevi yüklendi. Oysa düşünmek lazım neden böyle olsun? Neden kadın da üretim ve maddi katkı da geri dursun. Bu bir yandan kadını da yetisiz bırakacak bir işlevken bunu erkeğe silah olarak doğrultan kadın, aslında kendini vurduğunu fark etmiyor. Kadınlar da para kazanmalı ve eşit düzeyde harcamalı, erkek böyle bir görevle doğmadı. “Para kazanmak” neden erkeğe otomatik olarak atfediliyor? Para kazanmasına engel olunan kadınlar ise elbette bu açıklamanın dışında çünkü öyle bir durum kadına şiddettir evet net.

 

Başka bir gündem ise erkeğin “maço” olması gerekliliği. Erkek neden sürekli kanatlarını açmış bir kartal pozisyonunda olmadığında “yeterince erkek” olamamakla suçlanıyor? Neden insani zaaflarını, korkularını, duygularını gösterdiğinde “yumuşak” olarak aşağılanıyor? Üstelik yumuşaklıktan kasıt homoseksüel bireylere gönderme yaparken aynı zamanda onlara da şiddet içeriyor. Kadının erkekten beklediği “erkeksi” tavır erkekte bir role bürünmesine, poz kesmesine dair gereklilik bildirirken, erkekliğin abartılmasına ve kısıtlama, baskı, hüküm sürme gibi şikayet edilen durumlara yol açıyor. Kadın farkında olmadan kendi kuyusunu da kazıyor. Erkek hem toplumun hem de özelde kadının kendine yüklediği “erkek değerlerin” altında ezildikçe eziliyor. Bu da onlarda bir öfke yaratıyor. Kendini ispat ve açıklama çabası herkes de öfke yaratır.

Başka bir mesele ise kadının toplumda yalnız yani “erkeksiz” yaşamasına dair yoğun baskı. Toplum yalnız kadını tehlikeli ve düzen bozucu olarak ya da beğenilmemiş ve dışlanmış olarak yaftaladığı için kadın yalnız kalmamak adına her yolu deniyor. Erkeğin hayatını kısıtlayıcı bir baskı kuruyor örneğin. Başka bir kadınla her doğal temasını risk olarak değerlendirip, kadınları topyekün bir tehlike olarak görüyor. Rekabet etmek için hem kendi öz saygısını yitiriyor hem de erkeğin ona olan saygısını. Erkeğin sosyal hayatındaki tüm faaliyetlerini denetlemeye çalışıyor. Amaç onu kontrol altına alarak ilişkiyi garantilemekken, erkeğin ilgisini dış dünyaya daha da fazla yönlendirdiğini fark edemiyor.

Sonuçta her insan yasak olanın ne olduğuna bir bakmak ister. Kendine kota konulan her durumla kendi sınırlarını bir denemek ister. Bunu biliriz. Hepimizin çocukluk öğretisidir. Yasak denildiğinde arzu doğurur, denemek ve kendimizi test etmek isteriz. Kadın böylelikle erkeğin ilgisini dış dünyadaki cazibelere daha da açık hale getiriyor. Kaybetmekten korkan kadın kaybetmek için tüm şartları kendi eliyle hazırlıyor. Sınanan erkeklik kendini ispata yöneliyor. Kadın kendine güvenmedikçe aslında ne erkeğe ne diğer kadınlara ne de hayatın sunduklarına güveniyor. Kendine çekmek istedikçe kendinden uzağa itiyor. Sözel olarak kelimelerini çok fazla kullanabilen kadın, erkeğe saldırmak istediğinde onu en derinden yaralayabilecek kelimeleri ustalıkla seçebiliyor. Çünkü kadın şiddet göstermek istediğinde eliyle değil diliyle dövenlerden olabiliyor. Duyguya ve söze sığınma ve kendini açık iletişimle ifade etmeyi öğrenmemiş erkek çocuklar yetişkin bir birey olduğunda, sözle iletişime başvurmak yerine içe kapanmaya ve yaşadıklarını yutmaya başvurabiliyor. “Benimle neden konuşmuyorsun” diye haykıran kadın ise erkeğin bu çocukluk öğretisini ve travmasını yeniden canlandırdığını fark bile etmiyor. Kişisel algılıyor. “Bana konuşmuyor” sanıyor. Hayır, elbette az konuşan ve az gülen erkeğin yüceltildiği ve “gerçek erkek” olarak görüldüğü toplumlarda erkeğin de kendini bu sessizlik dünyasına mahkum ettiğini göremiyor. Üstelik erkek erkekliğin görevleri ve gerektirdikleri altında ezilirken ve birilerinin de onların sesi olmasını isterken, toplumun sadece fiziksel ve cinsel şiddet üzerinden kadından yana olması karşısında sesini çıkaramıyor. Hem de bundan utanç duyuyor. Yardım istemenin, mağdur ediliyorum demenin erkeğe has bir özellik olamayacağı söylendi ona yaşamı boyunca. Erkeklik değerlerini hepten yitirmektense sineye çekmeyi, şiddeti yok saymayı, tam tersine çevirip şiddet uygulamayı, aldatma üzerinden kendi çözümünü aramayı yol biliyor.Ama hepimiz bir yol bilmeliyiz ki bu kadar karmaşanın ortasında tek bir mağdur olamaz.

Hikayenin içine dahil olan herkes mağdurdur. Erkek ya da kadın olmanın farklılıklarını bilerek ama eşitliği kabul ederek, önce kendi bireysel saygımızı, değerimizi edinerek, koruyucu ya da bakıcı aramadan ihtiyaçları da olabilen, ihtiyaç da giderebilen insanlarla temasta olabileceğimizi bilerek kadın ve erkek arasındaki kaoslara rahatlama kazandırabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü buna ihtiyacı var herkesin. Çünkü bir arada olmayı, aşkın öznesi, sevginin bağladığı kişi olmayı, duygusal, fiziksel ve cinsel ihtiyaçları sağlıklı bir erişkinle gidermeyi her canlı istiyor özünde. Kavga ettiğiniz kişinin en ihtiyaç duyduğunuz kişi olduğunu düşünürseniz, ifadeniz de anlayış ve kabul bürünür belki de. Kaybetmekten korktuğuna en fazla saldıran insandır canlı. Ucu şiddete varır. Elinizden geleni ardınıza koymadığınız her ilişki şiddet ve boks arenasıdır. Kelimeler ve duygular ise kadınların elindeki en güçlü eldiven. Erkeğin toplumsal kimliğinden öte sizin yanınızdaki dost olarak görmeniz ve her şeyden önemlisi “insanca pek insanca” demeniz empati için yeterli. Gerisi gelir. Gerisi o bayıldığımız sevda. Eğer izin verirsek. Tüm bunlar o çok emek verdiğimiz “kadına şiddet” dosyasına da faydalı olabilir. Kendi alanında sıkışmamış bir erkek, kadını düşmanca değil dostu olarak algılayabilir. Eşiti olması iktidarını kaybetmesi diye kodlanıp korkutmaz ve omuz omuza yürüyebilir. Çünkü bilir ki kadın erkek ilişkisi bir güç ve iktidar meselesi değildir. Kimsenin kimseye üstünlük göstermesi, kendini ispat etmesi değil asıl olan bir sevgi öyküsünün kahramanları olabilmektir. Bunca engele rağmen zordur ama mümkündür. İnsanca.

Bu website daha iyi bir deneyim sunmak için çerezleri kullanıyor.
Explore
Drag